Uyuyamadığım günlerden biriydi. Öncesinde bol bol düşünmüştüm napabilirim diye. Düşünmenin bir faydasını göremediğim için yürümeye karar verdim. Anahtarımı alıp çıktım. Cebimde ilk defa saymaya dirayet etmediğim miktarda para vardı. Para miktarı arttıkça kendini özgür hissetme hakkı da artardı. Ama bu sadece fakirler için geçerliydi. Çünkü bütün beşparasızlar özgürlüğün ne olduğunu bile bilmezlerdi. Ankara gara gitmeye bacaklarım karar verdi, ben de uyum sağladım. İlk defa düşüncelerimin domino taşı gibi birbirine çarpıp beni eylemsiz bırakmasına izin vermeden bir şeyler yapıyordum. Ankara gara giderken gara vardığımda napacağımı, nereye gideceğimi veya bir yere gidip gitmeyeceğimi düşünmedim. Sadece sokakta yürüyor, otobüs, metro ile geçen dakikalarımda dışarıyı izleyebildiğim esnada geçmişe dönük bazı şeyleri düşünüyordum. Küçükken arabayla veya otobüsle bir yere giderken genelde arka koltukta oturur, yolda gördüğüm tabelaları, levhaları, esnafların dükkanlarının isimlerini okurdum. Bize hep küçükken "okuyun oğlum, okuyun büyük adam olun bak biz okumadık ne haldeyiz" derlerdi. Ben de gördüğüm her şeyi okumaya çalışır, bunun 'erdemli' bir davranış olduğunu sanardım. İlk kez derinlemesine incelediğim, ergence ama etimolojik olarak yaptığım ilk deneme "Gayrimenkul" sözcüğüydü. Hiç anlam verememiştim bu kelimeye. Gayrimenkul bana inançlı insanlardan kendini soyutlamış, sadece insan olarak varolan, yalnız ve kirli sakallı bir adamı çağrıştırmıştı. Küçük bir çocuğun emlak terminolojisiyle ilgili bir kelimenin anlamını modern toplum eleştirisine benzetmesi, her açıdan saçma ve komikti. Ben zihnimin arka odalarında gezerken ankaraydaki, sesi her üniversitede olan ama hiçbir işe yaramayan öğrenci işlerindeki kadının sesini andıran anonsla Ankara garına geldiğimi farkettim. Aştinin japonyadan farksız olan o epik mimarisindeki merdivenlerden çıktım. Canım gar tostu istedi. Yemedim. Tuvaletim olmamasına rağmen, içinde temiz herhangi bir alan olmayan gar tuvaletine 10 lira verdim. Sıçmadığım bokun vergisini ödedim. Aynaya baktım. İnsanın kendiyle yüzyüze geldiğinde rahatsız olma süresinin sınırı kaç ise onu da aşacak kadar kendime baktım. Yorulmuştum. Yüzümde hayal kırıklığı ifadesi vardı. Hep insanlara attığım o tiksinme ifadesiyle bakıyordum. Hiçbir şey yapmamanın verdiği rahatsızlık, herkesin yaptığı şeyi yapmamanın verdiği haz. Hazla rahatsızlık arasında bir ömür geçirdim. 26 yıllık hayatımda bir kaç ömür geçirdim. En dayanılmazı buydu. Kendimden, annemden, çevremden sıkılmıştım. Düşüncelerim odama girdiğinde beni ele geçiren lanetler gibi olmuştu. Hiçbir şey yapmamamın base'iydi orası. Her anlamda yorulduğumu fark etme konusunda epey iyi olduğum için ayakta, pis ve 10 liralık tuvalette durmaktan, kendime bakmaktan yorulduğumu da farketmiştim. Çıktım. Yürürken canımın hâlâ tost çektiğini farkettim. Ama niyeyse tost yemeyi reddediyordum. Kendi kendime yaptığım takıntılardan biriydi bu heralde. Ya canın bir şey çektiğinde onu yemeden başka hiçbir şey yemeyeceksin, ya da canının çektiği şey dışında her şeyi yiyebilirsin. Yemedim. Otobüslerin geleceği alana doğru çıkıp bir sigara yaktım. İnsanları seyretmek istedim. Ankaradan ayrılanları, ankaraya gelenleri, ankarayı sevenleri. Ankara sevenlerden biriydim galiba. Ama ankaradan gitmek istedim. Yetmişti burda yaşamaya çalışmak. Yeterliydi ankarada 26 yıl. Yetmeyen bir şey varsa o da yaşamaya çalışma isteğimdi. İntiharın kapısı açıktı, ama neden girmediğimi anlamadığım için kendime çok kızıyordum. Hep annemin ölümünü beklediğimi söylerdim. Ama sanırım Ankara'da ölmek istemedim. Doğduğun şehirde ölmek çok sıradan gelmişti. Sigaramı ayakkabımın tabanında söndürdüm. Ankaradan ayrılmaya karar verdim. Sorun ankara'da değildi, ankara'dakilerdeydi. Kendi kendime yabancıyken, çevremde tanıdıklarımın olması beni kendimden daha çok uzaklaştırıyordu. Ben de bu yüzden ankaradan uzaklaşmak istedim. Nereye gideceğim konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece dedim ki, "sanırım deniz görmeliyim."
Discussion about this post
No posts
Diyar, bunları yaşayan kişi.
Diyar Ankara mı yoksa denizin olduğu yer mi